BASINA VE KAMUOYUNA
Ülkemizde ve Coğrafyamızda Yaşananların Gölgesinde Yeni Adli Yılı Açarken, Adaletin, İnsan Hak ve Özgürlüklerinin Hakim Olduğu Bir Dönem Umut Ediyoruz.
Adli yıl açılışını yaptığımız bu günde sözlerimize, yaşanan tüm olumsuzluklara inat adaletin, insan hak ve özgürlüklerinin hâkim olduğu bir ülke ve dünyaya olan özlemimiz ve inancımızla tüm meslektaşlarımızın yeni adli yılını kutlayarak başlamak istiyoruz.
İnsanlığın büyük badireler atlatarak geleceğe armağan ettiği temel insan haklarının her geçen gün daha yoğun bir biçimde saldırıya uğradığı bir dönemden geçiyoruz. Gerek ülkemizde gerekse de içersinde yaşadığımız coğrafyada savaş çığlıklarıyla halkların, iktidarların saldırısı altında can çekiştiği bir zamana tanıklık ediyoruz. Bu çelişkili ve sancılı bir dönemde insanlığın en önemli birikimi olan adalet arayışının savunucu ve kurucu unsuru olan savunma mesleğini icra ederken, tanığı olduğumuz bu zaman diliminin sorumluluğuyla yürüdüğümüzü biliyoruz. Ve ifade etmek isteriz ki, yürüdüğümüz bu yolda, insanca bir dünya için bilgisini, fikrini ve emeğini esirgemeksizin gelecekle paylaşanların safındayız.
Adliyelerde, mahkeme salonlarında, bürolarımızda mesleğimizi icra ederken, sokakta yükselen adalet, özgürlük ve barış çığlığının bir parçası olduğumuzun bilincinde olarak yeni dönemi karşılıyoruz.
Başta da ifade ettiğimiz üzere, insanca ve adaletin temel alındığı bir toplumsal düzene olan inancımızı ısrarla koruyoruz. Ortaya koyduğumuz ve halkların insanca yaşama çığlığıyla buluşan ısrarımız, iktidarlarca gerek ülkemizde gerekse de coğrafyamızda pervasızca saldırıya uğrasada, doğru bildiklerimizi söylemeye ve doğru söyleyenlerin yanında saf tutmaya devam edeceğiz.
Yargılama makamının adaletli işlemsinin temel güvencesi olan savuna mesleğinin icracıları olarak, umutlu olduğumuz kadar kaygılı olduğumuzu da ifade etmek isteriz. Zira geride bıraktığımız dönemde yaşadıklarımız, yeni döneme başlarken bize hiçte olumlu veriler sunmuyor. Barış, demokrasi, insan hakları gibi kavramları dilinden düşürmeyen ve her iyi şeyin başına “ileri” sıfatını getirerek kullanan mevcut iktidarın ortaya koyduğu pratikler, kullandığı bu kavramların ruhuna Fatiha okutur nitelikte. “İleri demokrasinin” ilerledikçe ardında bıraktıkları insanlığın kemiklerini sızlatıyor. İstanbul Gezi Parkı’nda başlayarak ülkenin tamamına yayılan ve halkın egemen olanın politikalarına muhalefet ettiği eylemlerde sahneye çıkan “ileri demokrasi” halkına pervasızca saldırdı. Esad’ı halkına zulmetmekle suçlayan iktidar sahipleri, Ali İsmail Korkmaz’ın, Ethem Sarısülük’ün, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Abdullah Cömert’in, Medeni Yıldırım’ın polisçe katledilmesini münferit; yüzlerce yurttaşın yaralanmasını polisin son derece “orantılı” güç kullanımının doğal sonucu olarak değerlendirdiler. Beş canımızı katleden, yüzlerce insanımızı yaralayan ve sakat kalmasına neden olan polisin “demokrasi sınavından başarıyla geçti”ğini söyleyenlerin“ileri demokrasisinde” yaşamaktan derin kaygı duyuyoruz.
Savunma Mesleğini Sanık Sandalyesine Oturtan, Hapseden Bir Yargı Sisteminin Adalet Dağıtması Olanaksızdır!
Ali İsmail Korkmaz’ın, Ethem Sarısülük’ün, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Abdullah Cömert’in, Medeni Yıldırım’ın ve onlarla omuz omuza, demokratik ve özgür bir ülkede yaşama arzusunu sokağa taşıyanların yaşam hakkını savunan onlarca meslektaşımızın düzmece terör operasyonlarıyla hapsedildiği bir ortamda kaygılanmamanın olanaksız, susmanınsa suç olduğunu düşünüyoruz. İktidarın, kendisiyle aynı fikri paylaşmayan toplumsal kesimlerin kapısına bir şafak vakti polis fezlekeleriyle dayandığı bir düzenin adının “ileri demokrasi” konmasının kötü bir şaka olduğu kanısındayız. Kendi sözünü, çıkarlarını hukuk haline getiren ve kendi doğrularını mutlak doğru sayan bir mekanizmanın ortaya çıkardığı sonuçların adaletle uzaktan yakından ilgisi olmadığını ifade etmek isteriz. Yaşadığımız “ileri demokrasinin” bizim cephemizden gerçek adı ancak, “fezlekeler demokrasisi” olabilir. İktidara muhalefet edenlerin kapısına bir şafak vakti dayanan polisin hazırladığı fezlekelerin iddianame, bu iddianamelerin karar ve hükme dönüştüğü bir hukuk mekanizmasından adalet beklemek hayalden öte bir anlam taşımıyor artık. Her şeyin yasalar çerçevesinde olduğunu vaaz edenlere hatırlatmak isteriz; Hitler’de politikalarını hayata geçirirken öncelikle yasal dayanağını hazırlıyordu. Ondandır ki yasal olanın adil olduğu kabulü koca bir kandırmacadır.
Polisin ve doğal olarak iktidarın, hiçbir evrensel hukuk ve adalet normuna riayet etmeksizin “terörist” dediğinin anında mahkûm olduğu, demokratik muhalefetin fezleke “adaletiyle” bertaraf edilmeye çalışıldığı bir zamanda demokrasiden ve insan haklarına dayalı bir devletten bahsetmek imkânsızlaşmaktadır. İktidarın kendisine muhalefet edenler ve kendisinden farklı düşünenler üzerinde yoğunlaştırdığı sistematik baskıların önümüzdeki dönemde daha da artmasından kaygılanmaktayız. Zira polisin yetkilerinin arttırılması gündeme taşınmış durumda. Adeta iktidar sahiplerinin çıkarlarını korumayı kendisine düstur haline getiren polise savcılık izni olmaksızın gözaltı yetkisi verilmesi tartışılmakta ve kamuoyu buna hazırlanmak istenmektedir. Toplumsal muhalefete yönelik saldırıların mimarı olan ve pratikte yargılama makamının bir parçası olarak karar verici konumuna kadar yükselen polise verilecek yeni yetkiler, hukuk devleti yerine polis devleti gerçekliğiyle bizleri karşı karşıya bırakacaktır.
Tamda böylesi tartışmaların gölgesinde ve 1 Eylül Dünya Barış Gününün hemen ertesi gününde yeni adli yılı karşılıyoruz.
Ülkemizdeki barış sürecinin tıkanma noktasına geldiği, demokratikleşme konusunda adım atmak bir yana toplumsal muhalefete yönelik saldırıların arttığı, yaşadığımız bölgenin kale kollarla kuşatıldığı ve dahası sabahtan akşama barış vaaz edenlerin Suriye’ye müdahale konusunda savaş çığlıkları attığı bir süreçte barış ve özgürlük talebi temel savunularımız olmak durumundadır. Barış ve kardeşliği her konuşmasında besmele gibi ağzından düşürmeyen Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye karşı savaş çağrısı yapması, ülkemizdeki barış sürecine olan inancı derinden sarsmış durumdadır.
Ülkemizde ve coğrafyamızda yaşananlar bizleri kaygılandırsa da, başta da ifade ettiğimiz üzere, insanca bir dünyada yaşama inancına olan güvenimizi ve umudumuzu koruduğumuzu ifade etmek isteriz. Bizler savunma mesleğini icra ederken bu umuda ve inanca güç katmak için elimizden geleni yapacağız. Yeni adli yılda da adilce işleyecek bir hukuk düzeni için emeğimizi seferber edeceğiz. Tüm meslektaşlarımızın da bu doğrultuda çalışacağına inanıyoruz.
Yeni adli yılı, Ali İsmail Korkmaz’ı, Ethem Sarısülük’ü, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Abdullah Cömert’i Medeni Yıldırım’ı anarak ve onların özgürlük ve adalet arayışının mahkeme salonlarındaki savunucuları olan tutsak meslektaşlarımızı selamlayarak; Suriye’de ve bölgemizde emperyalist savaşa karşı çıktığımızı haykırarak açıyoruz.
TUNCELİ BAROSU