BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 17.04.2015 | Okunma Sayısı: 4295

       “Bildiğiniz üzere 31 Mart günü İstanbul Çağlayan Adliyesinde bir savcının, iki eylemci tarafından rehin alınması üzerine, adliyede emniyet güçleri tarafından bir operasyon düzenlenmiş ve iki eylemci ile birlikte, savcı Mehmet Selim Kiraz hayatını kaybetmiştir. Öncelikle yaşanan ölüm olayı bizleri ve kamuoyunu derinden üzmüştür. Bizler bir hukuk kurumu olarak her türlü hak arama mücadelesinin şiddet yöntemlerine başvurulmadan gerçekleştirmesini temenni etmekteyiz. Savcı ve iki eylemcinin hayatını kaybettiği operasyonun, başarılı ilan edilmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Musul’da İŞİD rehin tuttuğu 49 kişiyi 101 gün süren pazarlıklar neticesinde sağ olarak Türkiye’ye getirebilen siyasal erk, bu olayda, üç insanın ölümünün engellenmesinin koşullarını sağlamalıydı.

Kamuoyu tarafından üzüntü ile karşılanan bu olaydan sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın ilk anlarında yaptığı açıklamalarda; avukat cübbesi ile adliyeye girilerek eylemin gerçekleştirildiğini dile getirmiş, devamında da “cübbeli aranmaz diye bir şey olamaz bal gibi de aranır, yakında bu yönde bazı düzenlemeler olacaktır” şeklinde açıklamalar yapmıştır. Bu açıklamanın akabinde talimatı alan bazı medya organları tarafından ise, zaman kaybetmeksizin avukatlar hedef gösterilmiş ve söz konusu eylem doğrudan avukatlarla ilişkilendirilerek, avukatlık mesleğine saldırı için bir bahaneye dönüştürülmüştür. Cumhurbaşkanının özel saiklerle avukatları doğrudan hedef göstermesi üzerine, bazı yazılı medya organları da gazete manşetlerinde cübbeli terör, avukat terörü şeklinde başlıklar kullanmışlardır. Özellikle başta Star gazetesi olmak üzere, avukatları bu kapsamda hedef gösteren medya organlarını kınıyoruz.

Bazı adliye girişlerindeki fiili saldırılar ile görsel ve yazılı basında avukatlara yönelik fütursuzca saldırılar halen devam etmektedir. Bu türden yargısız infazlara, karalamalara ve hedef göstermelere sesiz kalmamız mümkün değildir. Yasal düzenlemeler, HSYK ve mahkemelere yapılan tayin ve atamalar, mahkemelerdeki görev ve yetki değişiklikleri vb. düzenlemeler ile yargıyı dizayn eden siyasal erk için, sıra savunma makamının temsilcileri olan avukatlara gelmiştir. Bu amaçla, avukatların aranma usulleri başta olmak üzere, aleyhe bazı düzenlemelerin zemini yaratılmak istenmekte ve yapılacak yasal düzenlemelere kılıf aranmaktadır. Bizler hiçbir zaman ayrıcalık talep etmemekteyiz. Bilakis yargının 3 sac ayağından birini oluşturan savunmanın, diğer erkler ile eşitliğini savunmaktayız. Bu kapsamda hakim ve savcıların tabi olduğu güvenlik tedbirlerinin avukatlara da uygulanması talebi barolar tarafından sürekli dile getirilmektedir. Başta yürütme organı temsilcileri olmak üzere bazı medya organları, savunma makamı temsilcileri olan avukatları hedef göstermekten bir an önce vazgeçmelidirler.

Avukatları düşman gören anlayış bir an önce terkedilmelidir. Herkesin bir gün savunma temsilcilerine ihtiyacı olabileceği unutulmamalıdır. 

 

Dile getirmek istediğimiz bir başka husus da, bilindiği üzere yoğun tartışmalar ve itirazlar altında, kamuoyunda "İç Güvenlik Paketi" olarak bilinen, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Söz konusu yasal değişiklikler ile polise sınırsız yetkiler tanınarak, polisin silah kullanma yetkisi genişletilmiş, polise arama, durdurma, gözaltına alma ve alıkoyma yetkileri verilmiştir. Valiliklere yargısal yetkiler verilmesi, her ne amaçla olursa olsun yüzünü bir şekilde kapatanlara yüksek cezalar öngörülmesi vb. türden tartışmalı birçok husus bu paket ile yasalaşmıştır.”

İÇ GÜVENLİK PAKETİ ÖNEMLİ SAKINCALAR İÇERİYOR

Dersim Baro Başkan Yardımcısı Avukat Özgür Ulaş Kaplan, iç güvenlik paketinin kısaca üç önemli sakınca içerdiğini belirterek o sakıncaları şöyle sıraladı:

Savcının yetkileri, valilere ve polise devredilerek kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı bir sistem oluşturulmuştur. 

Polis bir yandan iktidara bağlanırken, öbür yandan polisin yetkileri genişletilmiştir.

Temel hak ve özgürlüklerin alanı daraltılarak, yeni insan hakları ihlallerine zemin hazırlanmıştır.

Kaplan açıklamasını şu sözlerle noktaladı: “Bu türden yasal düzenlemeler otoriter bir düzenin oluşturulmasının ön hazırlıklarıdır. Her türlü muhalefetin ve aykırı düşüncenin susturularak, tek tip otoriter bir yönetimin tesisi ve getirilmek istenen başkanlık rejimi öncesi, ortaya çıkabilecek aykırı seslerin sindirilmesinin yasal altyapısı hazırlanmaktadır.

Düşünce açıklaması kapsamında kalan demokratik gösterilere katılan kişilerin, yasadışı örgüt üyesi olarak cezalandırılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Mevzuatımızda yer alan ifade ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayıcı yasal düzenlemelerin kaldırılması gerekirken, darbe anayasası ile yönetilen ve AİHM’de en fazla mahkûm olan ülkelerin başında yer alan Türkiye’nin, bu durumu düzeltmek yerine, tam tersi yönde adımlar atılması ile tam bir karanlığa ve kaosa doğru sürüklenmektedir. 

Önemli bir başka konuda malum olduğunuz üzere Baro başkanımız Av. Uğur Yeşiltepe hakkında Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından örgüt üyeliği suçlaması ile mahkûmiyet kararı verilmiş ve verilen karar Yargıtay tarafından onaylanmıştır. Baro başkanımızın cezalandırılmasına gerekçe olan fiillerin, mesleki faaliyetler ile şiddet içermeyen bazı yasal miting ve basın açıklamalarına iştirak etmesi olduğunu, çeşitli platformlarda dile getirmiştik. Baro başkanımız için, Anayasa Mahkemesi’ne yapmış olduğumuz hak ihlali ile yeniden yargılanma talebine ilişkin yargı süreci ise halen devam etmektedir.

Son olarak ta geçtiğimiz günlerde yargılama sürecinin hukukiliği ve yargıdaki cemaat etkisi ile, hüküm veren mahkemenin kaldırılmış olması ve yargı sürecinde yer alan hakim ve savcıların şaibeli kararları nedeniyle görevlerinden alınması vb. gerekçeler ile Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi’ne yeniden yargılanma talebinde bulunduk. Başvurumuz şu an inceleme aşamasındadır.

Benzer itirazların vuku bulduğu Balyoz, Ergenekon ve Aziz Yıldırım şike davalarındaki başvurucuların talepleri kabul edilmiştir. Bu davalarda Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden yargılama kararları verilmiş ve son olarak Balyoz davası sanıkları hakkında, Yargıtay onama kararından sonra yapılan yeniden yargılamada, tüm sanıkların beraatine karar verilmiştir.

Bu kapsamda Dersim Baro Başkanı olan Av. Uğur Yeşiltepe’ye verilen mahkûmiyet kararının da hukuki hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Siyasi özel saiklerle, cezalandırma kastı ile hareket edilmiştir. Baro başkanımızın adil bir mahkemede, mevcut hususlar göz önünde bulundurularak yeniden yargılanması gerekmektedir. Bu sürecin sonuna kadar takipçisi olmaya devam edeceğiz.”

YÖNETİM KURULU  

ETKİNLİK TAKVİMİ

24.11.2024
AV. Doğukan KUDAT
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.